Teknoloji, tarihin her döneminde kültürü şekillendiren bir unsur olmuştur. Şüphesiz ki yaşadığımız çağın kültürünü şekillendiren en önemli teknoloji de internettir.
Aslında internet; bir teknolojik gelişmeden çok, bir arayışın sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu arayışı iki başlıkta ele alabiliriz. İlki, insanın bir keşfedilmemiş alan (terra incognita) arayışıdır. Çünkü bu dünyayı insan için bir sürgün yeri varsayarız ve insan aslî yurduna (cennete) özlem duymaktadır. İkinci arayış ise, en eski efsanelerden günümüze kadar gelen ve popülerliğini asla kaybetmeyen “ölümsüzlük” arayışıdır. İnsan bedeni, fizyolojik özellikleri sebebiyle kısıtlı bir ömür yaşamamıza müsaittir. Peki ya sanal alana geçiş yapar ve orada farklı bir bedene sahip olursak bu sınırlılığı aşabilir miyiz?1
Belki bugüne kadar sanal ortamda yeni bir bedene sahip olma imkânına erişemedik. Fakat sanal kimliklerimizle, olduğumuzdan çok daha farklı insanlarmış gibi davranma şansı yakaladık. Kimi zaman bir rock yıldızı olduk, kimi zaman da popüler bir futbolcu. Ve işin asıl dikkat çekici tarafı, karşımızda bulunan (sanal kimlikleri yöneten) gerçek kişilere de bunu nispeten kabul ettirebildik.
İnternet bize yeni umutlar (!) ile birlikte yeni yöntemler de getirdi. İnsanlık tarihi boyunca hiçbir zaman bilgiye bugünkü kadar yakın olmamış ve bu kadar büyük miktarda veri ile karşılaşmamıştık. Günümüzde her yıl üretilen veri, kendisinden önceki tüm yıllarda, yani tarih boyunca üretilen tüm verinin toplamından daha fazlasını içermektedir. Bunu sağlayan da yine internetin ta kendisidir. Böyle bir ortamda gerekli bilgiye ulaşmak ise, samanlıkta iğne aramak gibi bir hâl alıyor.
Bilginin bu denli arttığı ve yaygınlaştığı, tabir yerindeyse genişlediği bir dönemde, bilgiye dair derinliğin durumu üzerine aynı olumlu tahmini yapamamaktayız. En basitinden, nitelikli ve niteliksiz bilgilerin bir arada sunulduğu ve bilgiyi işleme konusundaki yeterliliği fark etmeksizin herkesin aynı bilgiye ulaşabildiği bir ortamda, nitelikli bilgi dahi niteliksiz ellerde işlenmekte ve aslî amacından saptırılabilmektedir.
Galileo’nun öncülük ettiği, “kâinatı kendi durduğu yerden görme” düşüncesi,2 özellikle Rönesans düşüncesi ve sanatında, daha sonra Aydınlanma’nın ortaya çıkmasında çok etkili olmuştu. Modern birey de kâinata karşı kendisini bu şekilde konumlandırıyor ve hakikatin kendi gördüğü/duyduğu/hissettiği ile sınırlı olduğu konusunda fazla emin! Diğer yandan, bilginin çoğalması ve bilgiye erişimdeki sınırlılıkların ortadan kalkması, bilginin, bağlamından bağımsız olarak ele alınmasını da getirdi.3 Özellikle günümüzde sosyal ağların kullanımı göz önüne alındığında bu durum daha da belirgin bir hâl almakta. Anonim kaynaklar tarafından üretilen ve en iyi ihtimalle hakikatin bir parçasını oluşturan bilgi parçacıkları, diğer bireyler tarafından hakikatin tamamı olarak savunulabilmekte.
İnternetin düzleştirici yapısı (kitapta düzleştirici olarak tanımlansa da, “vasat” ve “yavan” kelimeleri herhalde durumu daha iyi anlatacaktır), neyin önemli, neyin önemsiz olduğu konusunda tüm kabullerimizi alt üst etti. Bilgi otobanında, önemli ya da önemsiz tüm içerikler yan yana seyretmektedir.4 Bu demek oluyor ki, Suriye’de yaşanan bir katliam ile, ünlü bir televizyon yıldızının o gece giydiği kıyafet, aynı önem derecesinde sunulmaktadır. Böyle bir ortamda hangi haberin daha öncelikli olduğuna (diğer bir deyişle, hakikatin ne olduğuna) kullanıcı kendisi karar vermektedir. Üstelik kullanıcı, karar vermek için gerekli vasıflarla donatılmamış olmasına rağmen!
İnternet, yapısı ve felsefesi gereği, herkesin erişimine ve kullanımına açık, herkesin bilgiye eşit derecede erişebileceği bir ortam. En azından hâlâ internet çalışmalarında ciddi bir yere sahip olan ütopyan yaklaşım sahipleri, bunun üzerinde durmaya devam ediyor. John Perry Barlow’un 1996’da iddia ettiği Bağımsız Siber-alan5 ütopyası günümüzde devletin ve sermaye sahiplerinin baskısı ile gölgede kalmış olabilir. Fakat bilginin özgürce dağıtımını savunan dijital aktivistler bugün de varlığını sürdürüyor. Diğer yandan internetin, toplumların her kesimi tarafından kolayca erişilebilir hâle gelmesi, bilgi hiyerarşisini de alt üst etti. İnternet bu yapısıyla, Fareed Zakaria’nın deyimiyle6 “fazla Amerikalı” bir yapı teşkil ediyor. Yani günümüz postmodern dünyasını yansıtır cinsten.
İnternet, şu anki haliyle dahi, binlerce yıllık alışkanlıkları ve gelenekleri değiştirdi. Peki ya insanlık tarihinin en başından beri cevap arayan sorulara cevap verebilecek mi?
[1] Dreyfus, H. L. (2016). İnternet Üzerine. (V. M. Demir, Çev.) İstanbul: Küre Yayınları. s. 16
[2] Cansever, T. (2014). Kubbeyi Yere Koymamak. İstanbul: Timaş Yayınları. s. 75
[3] Dreyfus, H. L. (2016). A.g.e. s. 86
[4] Dreyfus, H. L. (2016). A.g.e. s. 91
[5] Barlow, J. P. (1996). A Declaration of the Independence of Cyberspace. 27 Eylül 2016 tarihinde Electronic Frontier Foundation: https://www.eff.org/cyberspace-independence adresinden alındı
[6] Lohr, S. (9 Ocak 2000). Ideas and Trends: Net Americana; Welcome to the Internet, the First Global Colony. 27 Eylül 2016 tarihinde The New York Times: http://www.nytimes.com/2000/01/09/weekinreview/ideas-trends-net-americana-welcome-to-the-internet-the-first-global-colony.html?_r=0 adresinden alındı
[status draft]
[nogallery]
[geotag on]
[publicize off|twitter|facebook]
[category teknoloji]
[tags BİLİŞİM YAZILARI, İNTERNET]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder